Dede Korkut ve Cesur Kızı
Bir zamanlar, Uzak Tañrılar’ın torunları olan Oğuz Beyleri, büyük bir diyarın topraklarında yaşardı. Bu diyarın dört bir yanı dağlarla çevriliydi ve içi bereketle doluydu. Oğuzların en bilgesi, yaşlı Dede Korkut, halkın her derdine derman olur, akıl verir, hikayeler anlatırdı. Herkes ona saygı gösterir, onun hikayelerini dinlemek için bir araya gelirdi.
Bir gün, Dede Korkut, köydeki çocuklara yeni bir hikaye anlatmaya karar verdi. Yanında oturanlar, sabırsızlıkla bekliyordu. Dede Korkut, gülümseyerek şöyle dedi:
“Evlatlarım, bugün sizlere cesur bir kızın hikayesini anlatacağım. Adı Elif’ti. Elif, köydeki en zeki ve cesur kızdı. Oğuz Beyleri’nin en güzel yayını yapar, en hızlı atla yarışır, avlanırken hiç kimseden çekinmezdi. Ancak, bir gün köyde büyük bir tehlike belirdi.”
Çocuklar, gözlerini Dede Korkut’a dikmiş, hikayenin devamını merakla bekliyorlardı.
“Bir sabah, köy halkı, yüksek dağlardan gelen uğultularla uyandı. O dağlarda, bir yılan kral yaşardı. Yılan kral, her yıl bir kız çocuğunu köyden almak için gelir, köylüleri korkuturdu. Bu yıl da köyün en güzel kızı Elif’i istemişti. Köylüler korkudan ne yapacaklarını bilemez hale gelmişti.
Ancak Elif, cesaretini toplayarak, ‘Ben bu korkunun üstesinden geleceğim!’ dedi. Ailesi ve arkadaşları, Elif’i durdurmaya çalıştılar ama onun kararlılığına kimse engel olamadı. Elif, yılan kralın yaşadığı dağa doğru yola çıktı.”
Dede Korkut, hikayesinin en heyecanlı kısmına geldiğinde çocuklar nefeslerini tutmuştu.
“Yılan kralın mağarasına ulaştığında, içeriye girmeden önce, Elif dua etti ve içindeki cesareti hissetti. ‘Ya Tañrım, bana yardım et!’ dedi. Mağaraya girdiğinde, yılan kral, devasa bedeniyle önünde duruyordu. Gözleri ateş gibi parlıyordu.
‘Neden geldin, cesur kız?’ diye sordu yılan kral, sesi derin ve korkutucuydu. Elif, yüreği pır pır atarak cevap verdi: ‘Seni korkudan kurtarmaya geldim. Bu köyü insanları neden rahatsız ediyorsun? Korkularla yaşamaktansa, barış içinde yaşamak varken neden savaş çıkarıyorsun?’
Yılan kral, şaşırmıştı. Elif’in cesareti ve bilgeliği, onu etkiledi. ‘Korku, benim doğamdır,’ dedi. ‘Ama senin cesaretin, bana ilham verdi. Eğer beni yenersen, köyüne bir daha zarar vermeyeceğim.’
Elif, yılanla dövüşmeye karar verdi. Yavaş yavaş ve dikkatlice, yılanın zayıf noktalarını düşündü. Zihninde bir plan yaptı. Yılanın boynuna sıkı bir ip geçirmeye karar verdi. Yılan ona saldırmaya çalışırken, Elif bir adım geri çekildi ve dikkatlice hareket etti.
Sonunda, Elif yılan kralı tuzağa düşürdü ve ipi boynuna geçirdi. ‘Artık özgürsün!’ dedi. Yılan kral, Elif’in cesaretini takdir ederek, ‘Sana söz veriyorum, bir daha köyüne zarar vermeyeceğim. Senin cesaretin, beni değiştirdi.’ dedi.
Elif, köyüne geri döndüğünde, herkes ona kahraman gibi baktı. Artık yılan kral köye zarar vermemişti. Elif’in cesareti, köyün birliğini sağladı ve herkesin içinde bir umut ışığı yaktı.”
Dede Korkut, hikayesinin sonuna geldiğinde çocuklar heyecanla alkışladı. “İşte çocuklar, cesaretin ve bilgelik her zaman karşımıza çıkacak korkuları yenecek güçtedir. Elif, hem cesareti hem de aklıyla sadece kendisini değil, köyünü de kurtardı.”
Çocuklar, Dede Korkut’un hikayesinden çok etkilenmişti. “Bir gün biz de Elif gibi cesur olacağız!” dediler. Dede Korkut, gülümseyerek, “Unutmayın, evlatlarım; cesaret, kalbinizde taşımakla başlar,” dedi.
Ve o günden sonra, Dede Korkut’un hikayeleri, köydeki herkesin kalbinde cesaretin ve dostluğun sembolü oldu.
Yorum gönder